5 Mayıs 2016 Perşembe

          LOZAN KONFERANSI İÇİN YAPILAN HAZIRLIKLARI

Barış görüşmelerinin başlaması öncesinde Ankara, üç önemli sorun ile karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlardan ilki, görüşmelerin nerede ve ne zaman yapılacağıdır. TBMM Hükümeti, daha Mudanya Mütarekesi görüşmeleri devam ederken Batılı Devletlere verdiği bir nota ile, barış konferansının 20 ekimde İzmir’de toplanmasını teklif etmiştir1. Ancak Müttefikler bu görüşe itibar etmemişler ve konu ile ilgili olarak kendi aralarında görüşmelere başlamışlardır. Sonuçta tarih olarak 13 kasımda, yer olarak ise Lozan’da karar kılmışlardır. 27 ekim tarihli bir nota ile TBMM ve İstanbul Hükümetlerini ayrı ayrı konferansa davet etmişlerdir.
Verilen bu nota ile bir sorun çözümlenirken bir başka sorun ortaya çıkmıştır. Müttefiklerin, hem TBMM Hükümeti’ni, hem de İstanbul Hükümeti’ni davet etmeleri, Türk ulusunun hangi hükümet tarafından temsil edileceği sorununun doğmasına yol açmıştır. Mustafa Kemal Paşa kısa bir süre önce TBMM Hükümeti’nin Türkiye Devleti’nin tek temsilcisi olduğunu bildirmesine rağmen İstanbul Hükümeti Sadrazamı Tevfîk Paşa, ortak ilkeler tespit etmek amacıyla bir telgraf çekmiştir. TBMM’nde büyük bir tepkinin doğmasına neden olan telgraf şöyledir: “Konferansa, hem Babıâli hem de Büyük Millet Meclisi davet edilmiştir. Babıâli ile Büyük Millet Meclisi arasında gerçek bir ikilik düşünülemez. Babıâli, tüm baskılara rağmen Sevr Antlaşması’nı onaylamamış ve işgalin etkisini azaltmak için çalışmıştır. Yüksek vatan menfaatleri uğrunda birlik sağlanması bu gün şart olmuştur. Bu yüzden memleketin geleceği ve hakların savunulması konularını müzakere etmek için Büyük Millet Meclisi’nce tayin edilecek bir kişinin özel talimatla gönderilmesi, eğer bu uygun görülmezse heyetimizden Ziya Paşa’nın oraya gönderileceği beyan olunur”. İstanbul Hükümeti’nin Konferans’a katılmak istemesi ve elde edilen büyük zafere ortak olması, zaten kabul edilmeyen İstanbul Hükümeti’nin yanı sıra saltanat kurumunun da varlığını tartılışır hale sokmuştur. Saltanatı kaldırmak için uygun bir ortam bekleyen Mustafa Kemal Paşa, Meclis’teki bu yoğun tepkiyi iyi kullanmış ve sorunun tümden çözümü için saltanatın kaldırılmasını gündeme getirmiştir. Nihayet i Kasım 1922’de Dr. Rıza Nur ve arkadaşlarının vermiş oldukları teklif Meclis’te kabul edilmiş ve saltanat kaldırılmıştır. Böylelikle İstanbul Hükümeti’nin Konferans’a katılması engellenmiş, daha da önemlisi 600 yıllık bir hanedanın yönetimi son bulmuş ve cumhuriyet yolu açılmıştır.
Ankara’nın karşılaştığı üçüncü sorun ise TBMM’ni temsil edecek heyetin başkanının kim olacağı sorunudur. Heyet başkanlığı için çeşitli isimler gündeme gelmiştir. Ancak heyet başkanlığı için birçok kişinin aklına gelen ilk kişi dönemin Vekiller Heyeti Reisi (Bakanlar Kurulu Başkanı) olan Rauf Bey’dir. Her ne kadar Rauf Bey anılarında Lozan’a gitmek istemediğini açıklıyorsa da, daha sonraki tavırlarından Lozan’a gitmeyi çok istediği anlaşılmaktadır. Rauf Bey’in heyet başkanlığını istemesindeki temel neden Mondros’tur. Daha önceki yıllarda Mondros gibi olumsuz bir mütarekeye imza koyan Rauf Bey, bu konferansa katılarak hem eleştirilerden kurtulacak, hem de Batılılar ile hesaplaşma imkanı bulacaktı.
 Bütün bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi Rauf Bey, Fethi Bey, Kazım Karabekir Paşa ve Yusuf Kemal Bey gibi devrin önde gelen isimleri heyet başkanlığı için akla gelen ilk isimlerdir. Ancak bu konuda belirleyici kişi konumunda bulunan Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın ise aklında çok farklı bir isim vardı. Bu kişi, Mudanya Mütarekesi görüşmelerinden başarı ile çıkan Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa idi. Mustafa Kemal Paşa bu konudaki düşüncelerini şöyle açıklamaktadır: “Bursa’da kaldığım günler zarfında, Refet Paşa’yı malûm veçhile İstanbul’a gönderdim. İsmet Paşa’yı da, heyet-i murahhasa riyaseti vazifesini ifa edip edemeyeceğini mevcut bunca malûmatıma rağmen bir daha tetkik ettim. Mudanya Konferansı’nı nasıl idare ettiğini teferruatıyla anlamaya çalıştım.



Bütün bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi Rauf Bey, Fethi Bey, Kazım Karabekir Paşa ve Yusuf Kemal Bey gibi devrin önde gelen isimleri heyet başkanlığı için akla gelen ilk isimlerdir. Ancak bu konuda belirleyici kişi konumunda bulunan Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın ise aklında çok farklı bir isim vardı. Bu kişi, Mudanya Mütarekesi görüşmelerinden başarı ile çıkan Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa idi. Mustafa Kemal Paşa bu konudaki düşüncelerini şöyle açıklamaktadır: “Bursa’da kaldığım günler zarfında, Refet Paşa’yı malûm veçhile İstanbul’a gönderdim. İsmet Paşa’yı da, heyet-i murahhasa riyaseti vazifesini ifa edip edemeyeceğini mevcut bunca malûmatıma rağmen bir daha tetkik ettim. Mudanya Konferansı’nı nasıl idare ettiğini teferruatıyla anlamaya çalıştım. İsmet Paşa’nın kendisine, tasavvuratıma dair hiçbir kelime söylemiyordum. Nihayet müsbet olarak kararımı verdim. İsmet Paşa’nın heyet-i murahhasa reisi olması için daha evvel, Hariciye Vekili olmasını münasip gördüm. Bunu temin için doğrudan doğruya Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey’e hususî ve mahrem olarak yazdığım şifre telgrafnamede kendisinin Hariciye Vekaleti’nden istifa etmesini ve yerine İsmet Paşa’nın intihabına bizzat delalet eylemesini rica ettim. Ankara’dan hareketimden evvel Yusuf Kemal Bey, bana, heyet-i murahhasa riyaseti vazifesini en iyi İsmet Paşa’nın yapabileceğini söylemişti”8. Mustafa Kemal Paşa’nın bu açıklamalarının yanı sıra, Ali Fuat Paşa ise Meclis Başkanı’nın Yusuf Kemal Bey, Rauf Bey, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa’nın fikirlerini aldıktan sonra kararını bildirdiğini belirtmektedir.

Heyet başkanlığı konusunda temel tartışma İsmet Paşa ile Rauf Bey isimleri üzerinde olmuştur. Bu konuda Mustafa Kemal Paşa’nın, İsmet Paşa’yı tercih etmesinde ve Rauf Bey’i tercih etmemesinde bir takım etkenler rol oynamıştır. Her şeyden evvel Rauf Bey’in Vekiller Heyeti Reisi olması, onun Lozan’a gitmesini engellemekteydi. Çünkü diğer devletler hariciye vekilleri düzeyinde temsil edilirken Türk tarafının vekiller heyeti reisliği düzeyinde temsil edilmesi mümkün değildi. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa, kendisinin katılmadığı bir konferansa çok güvendiği bir kişinin gitmesinden yana idi. Rauf Bey’e bu yönde fazla güven duyduğu söylenemezdi. Oysa İsmet Paşa, kendisini Mudanya’da kanıtlamış ve Mustafa Kemal Paşa’nın kafasındaki barışı her yönüyle gerçekleştirecek bir kişi idi. Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın barış ile ilgili düşüncelerine karşı çıkabilir ve kendisine göre kararlar alabilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder